Friday 2 February 2024

Hız, Özen ve İlişkiler

Milan Kundera'nın "yavaşlık" kitabını okuduğumda henüz cebime telefon girmemişti. Kimsenin nerede olduğumu bilmediği için fenalık geçirmediği bir zamanda, boğazda bir çay bahçesine oturmuş ve neredeyse bir solukta okumuştum. 

Bu günlerde aklıma ara ara bu kitap düşüyor. Yeniden okumaya karar verdim. Bugünün dünyasında, bugünkü algım ile. Her geçen gün artan hız sevdamız ile birlikte bu sefer okurken neler dikkatimi çekecek merak ediyorum. 

 Profesyonel paylaşımların yapıldığı LinkedInde sektör önderi, editör ya da yazar kimlikleri ile düşüncelerini paylaşanların yazılarında imla ve yazım hatalarına daha fazla denk geliyorum son zamanlarda. Basın bültenlerinde, doğrusunu bildiğini bildidiğim kişi ve kurumların yazılarında akıl almaz hatalar, en son dünyaca ünlü, pek çok ülkede mağazaları bulunan bir şirketin, instagramdaki reklamında gördüğüm yazım hatası, bardağı taşıran son damla oldu benim için. Hani sıklıkla karıştırılan, ayrı yazılan ya da bitişik yazılan "de" olayı değil. "Parça" yerine "paröa" yazılıp, o görselin sponsorlu reklam olarak yayına çıkartılmasıydı bu yazının yazılmasına vesile olan son damla. 

Böylesi bir hatanın olabilmesi ancak ve ancak hızlı olalım kaygısı ile özeni ıskalamak ile mümkün olabileceğini düşünüyorum. Yoksa böyle bir hata nasıl olabilir ki? Bu hızlanma çabasının da; doğanın kendisine, tabiatımıza da aykırı olduğunu düşünüyorum. Ağaçlar, tarladaki ürünler aynı sürede yetişiyorlar, bebekler hadi biraz erken doğum riski olsa da kimse hamile kaldığının 3. haftasında sağlıklı bir bebek dünyaya getirmeyi beklemiyor ya da "şimdilik beklemiyor" daha doğru olur.
O zaman neden okuma, yazma, düşünme, yürüme, yemek yemek, bir konuda uzmanlaşmak gibi konularda gerçekçi olmayan süre hedeflerimiz var? Bu hedeflere ulaşma çabası bizi her gün vasata, özensizliğe taşıyor. Kendimize hak gördüğümüz bu hızlı ve özensiz hayatın, ilişkilerimize nasıl etkisi olduğunu hiç düşünen var mı? Yanlış yazılan, hızla hazırlanıp, nasıl anlaşılacağı düşünülmeyen kısa mesajlar yüzünden, kaç kere partneriniz ile kavga ettiniz, ya da kelime tasarrufu edeyim derken yazdığınız mail nasıl tartışmalara sebep oldu iş ortaklarınız ile? Diyalogların ne kadarı yanlış anlaşılmaları temizlemek için gerçekleşiyor? Ya da yanlış anlaşılmaları düzeltme çabasından yorulduğumuz için kaç ilişkiyi bitirdik? Hızın baş tacı edildiği bu dünyada, kendimize ve çevremize karşı özenimizi kaybediyor, özensiz ilişkiler içinde anlam arayışı ile hızımızı daha da artırıyoruz. 

Bana göre bir soluklanıp, doğanın ritmini dinlemek, biraz yavaşlamak özeni hayatımıza, ilişkilerimize taşımak için güzel bir formül olabilir. 

Milan Kundera ne diyordu kitabında; "Yavaşlık ile hatırlama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. " yavaşladıkça hatırlarız, kendimizi, özeni ve ilişkilerimizin önemini.

Sunday 17 August 2014

Buda / Bu da



....Buda gibi bağdaş kurdum...
....bu da gelir bu da geçer.... 

Sözleri ile beni vurdu bugün bu şarkı..

Hani Daha önce dinlemedin mi bu şarkıyı yahu? derseniz...
Dinledim, dinlemez miyim? 
de oluyor işte bazen bana böyle. Yıllar yıllar sonra bir aydınlanma geliyor ve şarkının aslında ne dediğini sonradan anlıyorum. 
Bu da işte o şarkılardan birisi oldu.

Sertab Erener'in sözlerini yazdığı ve Demir Dermirkan ile beraber müziğini yaptığı sarkının sözleri işte burada...

BUDA
Oturdum bir ağacın altında
buda gibi bağdaş kurdum
kapattım gözlerimi açtım kalbimi
bir uzadım bir kısaldım
boşverdim dünya hallerini
oturdum bir ağacın altında
buda gibi bağdaş kurdum
susturdum içimdeki bütün sesleri
bir yerdeyim bir gökteyim
boşverdim dünya hallerini
bu da gelir bu da geçer
bu da gelir bu da geçer
artık ne para pul
ne iş güç
ne istanbul ne avrupa hayalleri
trafik mrafik
aşk meşk geç
bunları geç
hiç dert etme
asıl güç kendi içinde
her gün başka biçimde
ne IMF ne ABD ne YTL
ne A B C D E F
bu da gelir bu da geçer
bu da gelir bu da geçer

işte videosu da burada...






Monday 5 May 2014

Spontan Asiyan

İş yerinden tek gün izin alarak önceki hafta sonunda Türkiye'ye geldim. 3 günlük bu süresi mini kendisi maksi gezi içerisinde yaptıklarımı sıra sıra yazmaya kalkarsam, teknoloji sağolsun yer problemi yok, sayfa aşağıya doğru, sonsuza uzanırcasına uzanır da benim tüm gün klavye başında olmaktan yorgun düşen bileğim hangi yana düşer bilemiyorum. 

O yuzden başını sonunu es geçip, İstanbul'a vardığımın 5. saatinden başlıyorum.

Emirgan'dan Beşiktaş'a gitmek için durduğum taksiye, mini bavulumu verdikten sonra şöföre "Ortaköy'e lütfen" demek çok klasik bir davranış idi pek çok kişi için. 

Biraz ilerledikten sonra yol kenarında Aşiyan Müzesi tabelasını görüp, 15 sn sonrasında "Afedersiniz fikrimi değiştirdim, siz beni Asiyan Müzesine bırakın lütfen" lafı ise tam benlik bir harekettir. 

Tüm gece uyumadan gelinen ucak yolculuğundan sonraö yanımda tın tın el çantası modunda taşıdıgım şu valiz (+ el cantası + fotograf makinesinin cantası) ile müze gezmesine karar verdim.


Taksi ile yukarı doğru tırmanırken aklıma düşen sorunun cevabını taksiden indiğimde otomatik olark almış oldum. 

iç ses 1: Acaba araclar müze kapısına kadar gidebiliyor muydu?
iç ses 2: Elbette hayır, güzelim arnavurt kaldırımlarının keyfine vararak yukarı kadar tırmanacaksın. hahahhah

Tam o noktada aklıma başka bir soru daha geliyor, Üniversitede okurken gezmeye geldiğimizde elimizde kitaplar ile bir merdivenlerde çekilmiş bir fotografımız vardı, o fotograf müzeye çıktığımız gün çekilmişti de o merdivenler acaba neresindeydi?

cevap için fazla beklemeye gerek yok elbette, bayırı çıktıgım anda cevabımı da almıs oldum.


Şair "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak...."
demiş.
Eteklerde olmasa da yerlerde bol bol yaprak var Allahtan arza ağlayarak bakmak yerine de sağıma soluma ne güzel detaylar var diyerek bakıyorum.

Aşağıdaki fotografları çekerken de ağır ağır çıktım bu merdivenleri. Hala da karar verebilmiş değilim, bu ağırlığın sebebi her bir basamakta fotograf çekmek için durmuş olmam mı yoksa yanımda taşıdığım sevgili eşyalarım mi? 




Tevfik Fikret'in evinin bahçesine ulaştığımda beklediğim manzarada ise hiç bir değişiklik yoktu.




bır panorama denemesi
Bahçede hatırladığım manzaranın keyfine iyice vardıktan sonra daha öncesinde iki defa gelmeme rağmen bir türlü içini gezemediğim Tevfik Fikret'in evini yani Aşiyan Müzesini gezdim.


Görevlilerin meraklı bakışları arasında valizimi kapının kenarına bırakıp, bana verdikleri sesli rehber sistemine de kulaklığımı takıp evi her bir köşesine varana kadar uzun uzun gezdim. 

Evin planlarını kendisi özel olarak uzun uzun çalışmış ve çevresi ile bu kadar uyumlu, içinde bulunmaktan insana bu kadar keyif veren bu evi inşaa etmişler. 

Her bir odasını gezerken içeride sergilenen eserler kadar ve belki de daha fazla evi hayranlıkla izliyordum. Her bir odada camların yerleştirilişi, doğal ışığı alışı, camdan görmüş olduğu manzaranın incelikli hesabı.. herbirisine ayrı hayran kaldım. 

Tevfik Fikret'in sahip olduğu tablolar, ve diğer sanat eserleri ve Tevfik Fikret'in hayatı ile ilgili olarak müzede aktarılanlar da oldukça ilgi çekici idi. 

Hiç acele etmeden her bir odanın tadına vara vara gezdim. Ne yazık ki fotograf çekmeye izin yoktu, Doğruyu söylemek gerekirse orada yasadığım keyfi fotograf ile aktarmam pek de mümkünmüş gibi gelmiyor şu anda bana.

Evden dışarı çıkarken, günümüz mimarları acaba bu evi yeterince inceliyorlar mı? diye aklımdan da geçirmeyi ihmal etmedim.

Pek çok ziyaretçisinin aksine, bahçeyi de evi gezdiğim gibi detaylı bir şekilde gezdim. 


"Üç Güzeller" diye isimlendirdiği bu üc ağaç gerçekten çok güzellerdi. Agaçların hemen yanına yerleştirilmiş şu taştan seyir yeri ve hemen yanına yine taştan bir sehpa da düşünülmğş. Doğa ile son derece uyumlu. Buradan baktığında ise muhteşem boğaz manzarası kıtabına ya da akşam üstü çayına eşlik ediyordu belki de.


 Bahçenin bir diğer köşesinde de üzerine kazıdığı şiiri görmek mümkün. Bu fotografta arap harfleri ile yazılmış yazıyı seçmek biraz güç.

Orijinal parçanın estetiğinden ya da zerafetinden yoksun olsa da aşağıdaki mermer yazıtta bize şiiri okuyabileceğimiz bir şekilde sunmuş müze yönetimi.


Bahçenin arka tarafında, Dubai'de görmeye pek alışık olmadığım, otu, böceği, çiçeği çekmeye devam ettim. : ) 
Buyrun size de bir kaçını sunayım..







ve ben böyle avare avare gezerken gelen bir telefon ile gün için yapmış olduğum planı hatırladım. Anında İstanbul trafiğinde Aşiyan'dan Feneryolu'na gitmenin süresini hesaplayıp hiç vakit kaybetmeden yola düstüm....


bizlere böyle güzel bir müze hazırlayanlara sonsuz teşekkürler. Meraklıları için söyleyeyim, müze ücretsiz, gezerken giydiğiniz galoşlar için kapıda bir bağış kutusu var. Bence o bagış kutusuna dönüşte bir kere daha uğrayın, kutuya attığınız  bozukluklara ilave yapmak isteyebilirsiniz. 

Saturday 19 April 2014

Sürprizler şehri Dubai

Bu şehir her bir etkinlik ile ayrı bir şaşkınlık kaynağı oluyor benim için.

Geçtiğimiz haftalarda bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Comic-con a gittim. Comic-con nedir bilenler zaten şu noktada "Dubai'de comic-con mu var?" diyerek şaşkınlıklarının ilk tepkisini veriyorlar sanırım.
Evet...
Resmi ismi; Middle East Film & Comic con

Arkadaşlarımın gideceklerini öğrendiğimde, "ben de geleyim yahu, ne varmış ne yokmuş kendi gözümle bir göreyim" dedim. Merak işte.

Sergi alanına doğru yaklaştıkça artan kalabalık ve kostümlerin çeşitlenmesi karşısında "hımm hımm şimdiden bunlar var ise, içeride ne göreceğiz acaba?" dedim.

Ziyaretçilerine baktığımızda, resmi olarak fiziksel yaşı çocuk olanlardan çok, ruhu çocuk olanlar çoğunlukta idi. Ancak ruhu çocuk yetişkinlerin satın alabileceği her türlü aksesuar satışı mevcuttu.



Gerçek devre parçaları ile yapılmış olan bu aksesuarlar ise her yaşın ilgisini çekmeye yeterliydi.


Yerel sanatçılar eserlerini canlı olarak icra edebiliyorlardı.

Lokal Sanatçılar demişken şu çalışmayı paylaşmadan geçmek olamaz. Star Wars karakterlerine ekledikleri emirliklere has aksesuarlar yüzüme kocaman bir gülümseme kondurmayı çok kolay başardı.


Sanatçının Instragram profili için; artlifeflip

Şu posterlerin başında bulunan mıdır sanatçı emin değilim.

Ama bir diğer eğlenceli favorim de superhabibi dir : )

Sergilenen eserlerden, çalışmalardan bir tanesini daha paylaşmak istiyorum.

Sonra sıra Comic con ziyaretcilerine gelecek.

Ne yalan söyleyeyim, sergi alanına yaklaşırken bu kostümler içindeki insanların sokaklarda yürüdüklerini, metro ile buraya geldiklerini gördükçe yaptığımdan hiç hoşlanmasam da bir kıyaslama işine giriştim.

"Bu iş Türkiye'de olsa acaba ne tarz kostümler olurdu?" diye düşünmeye başlayıp, "Ama insanlar sokakta böyle dolaşamazlardı galiba ya" diye hüzünlü bir havaya geçtim. Daha sonrasında kardeşimle konuştuğumda ise kostüm giymeye kalkan birilerinin Türkiye'de dayak yediklerini de öğrendim. :(

Ülkemizin hoşgörüsünden bahsetme faslını hızlıca geçip, ziyaretçilerin fotograflarını paylaşmaya geçiyorum.
Korsan kılığının hakkını vermek için yürürken topallayan bir arkadaş. Kostümün karakterini tam olarak sergileyebilmek için gösterdiği çabaya hayran kaldım.

Kostüm bu işin raconudur, ille de komplike kostümlere gerek yok, şu lokal arkadaşımız gibi birazcık yaratıcı ve esprili olmak yeterlidir bence.

Elbette bu iş için özel bir çaba sarfeden, üzerine elektrik tesisatı ile kostümünü ışıklandıran bu abimizi de tebrik etmeyi ihmal etmiyoruz.


Şu fotografta beni esas ürküten şeyin kostum&makyaj mı yoksa bu arkadaşın yanında keyifle poz vermiş olan iki çocuğun yüzündeki ifade mi emin değilim. Çocukları fotograftan keserek ayırdım, 


Sevimlilik yarışında şu tavşana karşılık asağıdaki şeker kız var :)

Bazı karakterleri tanımak son derece kolayken bazıları için sadece "hım bir kralice olsa gerek şu" dan baska bir şey diyemediklerim boldu.



Ne olduğunu hiç anlayamadığım bir başka karakter de bu yeşilli kardeşimizdi. Yürüyüşünden bir oğlan çocuğu oldugu belli olan bu arkadaşın nasıl nefes aldığını, hangi karakter olduğundan daha çok merak ettim.

Bir an için Bülent Ersoy'un Dubai'ye geldiğinden şüphe ettim. Haksız sayılmam değil mi?


Corpse Bride gelmişse sevgili Divamız da gelmiş olabilir diyorum hala :)


Bir diğer film karakteri de ziyaretçiler arasındaydı.



Kocaman sahneyi ve sahnedeki kostümlü bayanı gördüğümde "Acaba en iyi kostüm yarışmasına mı denk geldim?" dedim ama kızın sarkı üstüne sarki söylediğini görünce, ziyaretçi olmadığına ve bir konser verdiğine karar kıldım.


Büyük çocukların eğlenceleri kadar küçük ziyaretçiler için de ilgi çekici pek çok sey vardı.


Cos play sevdası sadece gençlere has bir şey olmadığının ispatı da bu beyefendi olsa gerek.


sadece şortu ile gelmiş olan şu arkadaş ise vücudunu turuncu boya ile boyamıştı. Fotografta renk çok belirgin olmasa da ziyaretçilerin hayalgüçlerinin sınırlarını göstermek için uygun gibi geliyor.




Monday 24 March 2014

Art Dubai 2014

Evvet nerede kalmıştık bakalım? En son "Dünya Kediler Günü" dedik değil mi? :)

Sonrasında neler oldu? 

Oldukça yoğun bir kaç haftanın sonunda, 3 haftalığına anne babam yanıma geldiler. Onlar gitti "ebem bende ben ebemde" modunda, ben Türkiye'ye gittim ve geldim. 

Bu Cuma evden çıkmadan, minimum zeka gerektiren işler ile meşgul olarak bir nevi "beyinsel detoks" yaptıktan sonra, Cumartesi günü Dubai'de en sevdiğim etkinliklerden biri olan; Art Dubai'yi ziyarete gittim. 

Şu noktada ben uyarımı yapayım; yazının ilerleyen kısımları bol fotograf içermektedir. Fotograflar arasında bir iki satır cümleyi de yerleştirmeyi ihmal etmedim. "Yazılarını saklamışsın" demeyiniz lütfen.

Bu sene 8. yılını dolduran Art Dubai geçen senenin ardindan oluşturduğu yüksek beklentinin etkisi ile herhalde "Devamı nerede peki?" sorusu ile bir anlığında duraksamama sebep oldu. 

Sonra dikkatle bir kez daha gözden geçirdiğimde haksızlık ettiğime karar verdim. Onceki senelerde Kafkaslardan bir katılım hatırlamazken bu sene Caspian Art Foundation olarak salonun bir sırasını komple Kafkaslardan gelen sanatçılara ayırmıslardı.

Geçen senelerde aynı anda sergiledikleri, en yüksek ödül dağıtılan fotograf yarışmasının sergisi, bu sene yoktu. Ama Cartier in muhteşem tasarım ve ihtişamdaki mücevherleri elbette salonun girişindeki özel alanda sergilenmekteydi. 
Bir negatif nokta Türk katılımcılar için. Geçen senelerde dikkatimi çeken eserler bulunurken bu sene tek bir galeri katılmıştı. 

Geçen sene katılan Türklerden dikkat çekici bir eser deyince bunu paylaşmamak olmaz. 

Elif Uras - Madonna and Child.
İznik Ware, underglaze painted, gilding, 54 cm x 68 cm - 2011- Galeris

Bu senenin eserlerine gelecek olursak, ilk gördüğüm eser şu oldu, iki pozlamayı üst üst yapmışlar dikkatimi çekti, üst üste pozladıklarının kendi içlerinde bir ilişkisi var gibi geldi. ya da benim öyle göresim vardı.


Yukarıdakileri gördükten sonra ilk dikkatimi çeken şu duvar halısı ve içinde gizlenmiş yüzler oldu.

Zoi Gaitanidou - Galeri: The Breeder - Atina / Yunanistan

Yüze odaklanınca ne kadar ince çalışılmış insan şaşırıyor. 

Burada da başka bir surat gizlenmiş.

maalesef artistin ismini bulamadım.
Hazır biraz ürkütücü suratlardan başlamışken bunu da ekleyelim. Bir fotograf üzerine farklı malzemeler ile kolaj çalışması yapmışlar.

Sergideki her surat böyle değildi. Buyrun Saudi Arabistan'dan bir sanatçı şeker ambalajlarından şöyle bir portre yapmış. "Altın Küpeli Kız"
Ghada Al Rabae - Girl With The Golden Earrings
132,7 x 91,5 x 4 cm - Athr Gallery - Jeddah / Saudi Arabia 
Dubai'den katılan bir galeri ise tahtalar üzerine yaptıkları basit desenler ile şu suratı elde etmişler.



Bir de şu heykeli paylaşayım, Kafkasyalı sanatçılara ait bir eser. Katılımcılardan biri de arkada dinlenmeye geçmiş. 



Ziyaretçiler bazı eserler önünde kalakaldılar. Kimi anlamak için, kimi ise hakkı ile sindirerek izlemek için.


Ondeki heykelin ismi "Sportswear" idi. Yüz ifadesinden tutun da t shirt üzerindeki gözeneklere kadar her bir detay ince ince çalışılmıştı. 



Art Dubai ziyaretçileri arasında bol bol çocuklar vardı. Bazıları gruplar halinde gelmiş önlerinde bir rehber eşliğinde eserler önünde oturup, konuşuyorlar, dokunarak inceleyerek sanatı öğreniyorlardı bazı eserler "dokunulmaz" olarak sergilenmiş olsa da.
Aşağıdaki duvar tablosu da tamamı ile legolardan yapılmış. İlk gördüğümde verdiğim tepki "aa legolar ile yapmışlar" gibi sakin bir hayret ifadesinin ardından iki çocuk koşarak "heyyy legoooo" diye çıglık atınca sanatçının ilgi çekmek için çok başarılı bir yol bulduğuna 7 - 77 herkesin ilgisini çektigine eminim artık. 
Lego - Sean Cordeiro ve Claire Healy * Gallery Wendi Norris * San Francisco * USA

Bazıları eserlere anlam vermek konusunda bayağı zorlandı


Bazıları için ise çok kolaydı


Bazıları zaten her gün gördükleri binaları görmeyi pek ilginç bulmadı, önünden hızlıca geçti bir sonraki esere.



Aşağıdaki eseri de beğendim. Keyifli bir sunum, ben de fotograftaki ziyaretçi gibi uzun uzun her bir fotografı inceledim. 


Her izleyen ile yeniden şekillenen sanat eserleri de vardı. Gerçi izlerken gözlerimi çok yorduğu için bir kaç poz alıp mekandan uzaklaştım. Bence sadece bu gözü zorluyor olmasından dolayı başarısız bir eser derim. Aynı mantık ile Anısh Kapoor un eserlerini Istanbul'da SSM de izlediğimde hiç böyle bir yorulma yaşamamıştım.

gözlere zarar ayna

Merak sanatın yarattığı duygulardan bir tanesi. Beyefendi hafiften vurarak malzemesinin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Alt kısımda yazan etiketinde ise heykelin Bronzdan yapıldığını zaten belirtmişler.

And Then (I shut my eyes) - Saint Clair Cemin * Bolsa de Arte * Sao Paulo / Brazil
Her bir çocuğun teker teker incelediği şu fil heyleli üzerinde magara duvarlarını susleyen resimleri andıran figürler var. Evet bahsettiğim çocuklar aşağıdaki fotografta yer almıyorlar; çünkü çocukları fotograflamayı ve burada paylaşmayı içime sindiremiyorum.


Aşağıdaki tabloları gördüğümde birdenbire üniversite yıllarıma ışınlandım ve dansettiğim günleri hatırladım. : ) Güzel günlerdi. Tablodaki adam da bizim egitmenimize oldukça benziyor. 


 Uzakdoğulu bir sanatçıya ait olan, ahşap üzeri boyama ile oluşturulmus eser de dikkat çekici idi. Ben yakın çekimde sağ alttaki ifadeyi tercih ettim.



Aşağıdaki eserde de yere bakan bir surat gerçekten var mı? Yoksa tamamı ile benim uydurmam mı bilemedim. 


Aşağıdaki eserin sanatçıları Harem'den esinlenmişler. Bu serinin ismini de, Les Femmes du Maroc koymuslar. Kadının kollarına, yüzüne ve ayaklarına ince bir kalemle arapça sözler yazılmış. Art Dubai deki kadın sanatçı miktarının yüksek olduğunu okudum önceki gün, sanırım bu da eserlere etkisini göstermiş.


Les Femmes du Maroc * Lalla Esaydi - Kashya Hildebrand Gallery / London * UK

Kadınlardan bahsermişken bu fotografı da paylaşmam lazım. Bu seriyi çok beğendim. Her ne kadar yansıma olması esas eserin yapısını bozuyor gibi dursa da, arka alanda yakaladığı görüntü ile uyumu yüzünden bunu paylaşmaya karar verdim.



YOU ARE STILL HERE? 
:) Aman kaçmayın.. Daha paylaşacaklarım var. Biliyorum biraz uzun oldu ama her birisi ayrı güzel. Yer problemi de yokken, eleyip üç beş tane paylaşmak istemedim. Eksik kalıyor gibi geliyor.


Serginin en pahalı eseri degil elbette ama kelebeklerin kanatlarının gerçek para banknotlarından yapıldığını düşününce, maşallah diyesim geldi. 
Akıl edip diğer taraftan fotograflasaydım belki bu kadar karışık bir görüntü olmazdı. 



Ama merak etmeyin, hemen yakın çekimden başka bir fotografı daha paylaşıyorum. Adam harbi harbi almış poundları kesip kesip kullanmış. Arada 20'lik banknotlar ile beraber farklı ülke paraları da vardı.


Paradan laf açılmışken; aşağıdaki aynanın 240.000 dolar olarak etiketlendiğinden bahsetmeden edemeyeceğim. 
Ayna üzerindeki o minik minik renklerin her birisi yansımadan oluşan desenler. Karşısındaki görüntü değiştikçe eser de kendisini yeniliyor. 


Aşağıdaki eseri anlayabilmek için Art Dubai'nin günlük gazetesindeki haberi okumam gerekti. Suudi artist 1970'lerden kalma çeşitli dua, ve dini metin kasetlerini toplamış ve bir fırın tepsisine yerleştirmiş. Kasetlerin üzerinde arapça "hak" ve "batıl" kelimeleri yazılıymış. Kısaca doğru ve yanlış kavramlarına karşılık gelen. Sanatçımız Mallul bu çalışması ile bir jenerasyonun bu dini kasetler ile nasıl beslendiğine dikkatleri çekmek istemiş. Bu çalışmasının karşılığında da 27,000 dolar bir bedel istemiş.


Sergideki eserlerin tamamında dini referanslar ya da Arab / Orta doğu camiasına yönelik eserler yoktu. Bazıları aşağıdaki gibi esprili bir şekilde eleştiri de getiriyordu. Geçenlerde bir çocuğun ankesörlü telefonları görüp yaşadığı şaşkınlığını duyduktan sonra yakın gelecekte çocuklar, ilk telefonların böyle bir şey olduğunu düşünürler ise hiç şaşırmam :) 

Kafkasyadan katılan bir sanatçıya ait bir çalışma.
Madem taş devrine kadar uzandık, magara duvarlarındaki işaret, yazı ve desenlere benzeyen figürlerden mamul bu eseri de hemen şimdi analım. Daha önce paylaştığım fil eseri ile aynı elden çıkma, her ikisinde de ortak figürler kullanılmış.


Mağara duvarlarına çizildiği için ölümsüzleşen bu desenler ile uyumlu olarak şu aşağıdaki çalışmaya da bir bakalım.
"Forever these words unsteadily will live" demiş sanatçı. Geçen sene de aynı tarzda ama cümlesi farklı olan bir eser daha vardı. Bu sene gördüğümde "Aaa yine aynısı ile mi katıldın? Hani nerede senin sanatçı yaratıcılığın?" da deme utanmazlığını gösterdim. Sonra da sözümü geri aldım. Bazı sanatçılar bir tarz oluşturup, bunu kendi dilleri olarak kullanıyorlar. Fotograflarında sürekli farklı bir tarz ile bir şeyler demeye çalışan benim için ilk başta bu düşünceye gelmek pek kolay değildi.


Sanatçılar Dubai dışından katılmış olsalar da Dubai teması bolca mevcuttu eserlerde. "Postcard from Dubai" de bunlardan birisi. Eserlerin boyutu tüm duvarı kaplayacak şekilde. Eger sanatçıyı yanlış anlamadıysam, gerçek insanların resimlerini yapmış. 



galerie daniel templon tarafından sergileniyor aşağıdaki heykeller. Fransadan bir kesit mi dersiniz, yoksa emekçi her yerde emekçi mi dersiniz bilmiyorum.

Arka alanda görülen tencereler ise bir kulenin görünen ufak bir parçası. Çinli sanatçı, 15 den fazla tencereyi üst üste dizerek bir nevi kule yapmış.



Vaktimiz azalmaya başlamışken, birbiri ile pek bir alakası olmayan ama sevdiğim şu eserleri de eklemek istiyorum. Buraya kadar geldikten sonra onlara da bakarsınız değil mi? : )

Hipnotize edici ve pozitif enerji verici bir etkisi var bu çalışmanın. Ama uzun süre bakınca gözü alıyor gibi.

Herhalde sanatçımız burada hayatın görünmeyen çarklarını, görünür kılmak istedi.

Eserler içindeki aynaları çok sevdim, olur olmaz noktalarından bir şeyler yakalamaya çalıştım. Ne olduğu anlaşılamayan soyut boyuta geçmiş bol fotograf var ama onları artık başka bir zaman paylaşırım, belki yansımalar başlığı altında.
 Aşağıdaki iki eser birbirinin kardeşi gibi duruyorlar. Kuma saplandığında çok hoş bir görünümümleri var. Pek bir dekoratif göründüler.



ahh ahh şunu unutuyordum az daha..
Ben şöyle dikey kadrajdan bakınca; iki göz, bir burun ve sevimli bir surat görsem de, sanatçı bu eserine "french kiss" ismini uygun bulmuş.

:mentalKLINIK- 2013- Gallery Isabelle Van Den Eynde - Dubai - UAE

Time is up!